SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MUZAREA

<< 1053 >>

10. BAB

 

حدثنا علي بن عبد الله: حدثنا سفيان: عن عمرو: قلت لطاوس:

 لو تركت المخابرة، فإنهم يزعمون أن النبي صلى الله عليه وسلم نهى عنه؟ قال: أي عمرو، إني أعطيهم وأغنيهم، وإن أعلمهم أخبرني - يعني ابن عباس رضي الله عنهما - أن النبي صلى الله عليه وسلم لم ينه عنه، ولكن قال: (أن يمنح أحدكم أخاه، خير له من أن يأخذ عليه خرجا معلوما).

 

[-2330-] Süfyan'ın naklettiğine göre Amr şöyle anlatır: Tavus'a, "muhabera akdini yapmayı bırakacak olursan insanlar, Hz. Nebi'in bunu yasakladığını zannedecekler" dedim.

 

Bunun üzerine Tavus bana, "Ey Amr, ben onlara (arazimi) veriyorum, yardım ediyorum. Resulullah’ın (s.a.v.) bu uygulamayı yasakladığını zannedenlerden daha bilgili olan bir kimse, yani İbn Abbas bana, "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Çıkacak ürünün bir miktarı karşılığında araziyi vermeyi yasaklamadı. Fakat şöyle buyurdu: "Sizden birinin, arazisini kardeşine ücretsiz olarak vermesi, ücret karşılığında vermesinden daha hayırlıdır." dedi" demiştir.

 

Tekrar: 2342, 2634

 

 

AÇIKLAMA:     Buharıinin yukarıdaki hadise bu konu içinde yer vermesi, onun, muhabera ve müzarea akdini aynı anlamda kabul ettiği izlenimi vermektedir. Tirmizi'nin, Amr İbn Dınar yoluyla yaptığı rivayette, "Müzaraa akdini yapmayı bırakacak olursan" şeklinde geçmektedir.

 

Nebi s.a.v., araziyi ücret karşılığı vermenin, mutlak olarak yasak olmadığını, ücretsiz vermenin daha evla olduğunu belirtmek istemiştir.

 

Bir görüşe göre ise, İbn Abbas, sahih akdin değil, fasit şartın yasak olduğunu belirtmek istemiştir. Fakat Tirmiziinin naklettiği rivayette, "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, müzaraa akdini haram kılmamıştır" şeklinde geçmektedir. Bu da benim yorumumu güçlendirmektedir. Bu konuyla ilgili diğer açıklamalar inşaallah yedi konu sonra yapılacaktır. (2342. hadis)

 

باب: المزارعة مع اليهود.

11. YAHUDİLERLE MüZAREA AKDİ YAPMAK

 

حدثنا ابن مقاتل: أخبرنا عبد الله: أخبرنا عبيد الله، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أعطى خيبر اليهود، على أن يعملوها ويزرعوها، ولهم شطر ما خرج منها.

 

[-2331-] İbn Ömer r.a. şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem. Hayber arazisini Yahudilere, ekmeleri ve çıkacak mahsülün yarısı onların olması şartıyla verdi."

 

 

AÇIKLAMA:     Buhari, müzaraa akdinin, müslümanların kendi arasında olması ile, zimmı.lerle yapmaları arasında hiçbir fark bulunmadığına işaret etmek istemiştir

 

 

باب: ما يكره من الشروط في المزارعة.

12. MÜZAREA AKDİNDE HOŞ GÖRÜLMEYEN ŞARTLAR

 

حدثنا صدقة بن الفضل: أخبرنا ابن عيينة، عن يحيى: سمع حنظلة الزرقي، عن رافع رضي الله عنه قال: كنا أكثر أهل المدينة حقلا، وكان أحدنا يكري أرضه، فيقول: هذه القطعة لي وهذه لك، فربما أخرجت ذه ولم تخرج ذه، فنهاهم النبي صلى الله عليه وسلم.

 

[-2332-] Rafi' r.a. şöyle anlatır: Biz, Medine'de en çok tarlası bulunan kimselerdik. İçimizden biri arazisini kiraya verirken, "Bu bölüm benim, şu bölüm senin" derdi. Belki bir taraf ürün verir, diğer taraf vermezdi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu uygulamayı yasaklamıştır.

 

 

AÇIKLAMA:     Buhari, konu başlığı ile, hadisteki yasaklamanın, akdin, belirsizlik taşıyan bir şart taşıyıp bunun garara sebep olması ile ilgili bulunduğuna işarette bulunmak istemiştir

 

 

باب: إذا زرع بمال قوم بغير إذنهم، وكان في ذلك صلاح لهم.

13. BAŞKASININ MALI İLE ONUN YARARINA OLACAK ŞEKİLDE ONDAN İZİN ALMADAN EKİN EKMEK

 

حدثنا إبراهيم بن المنذر: حدثنا أبو ضمرة: حدثنا موسى بن عقبة، عن نافع، عن عبد الله بن عمر رضي الله عنهما،  عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (بينما ثلاثة نفر يمشون أخذهم المطر فأووا إلى غار في جبل، فانحطت على فم غارهم صخرة من الجبل فانطبقت عليهم، فقال بعضهم لبعض: انظروا أعمالا عملتموها صالحة لله، فادعوا الله بها لعله يفرجها عنكم، قال أحدهم: اللهم إنه كان لي والدان شيخان كبيران، ولي صبية صغار، كنت أرعى عليهم، فإذا رحت عليهم حلبت، فبدأت بوالدي أسقيهما قبل بني، وإني استأخرت ذات يوم، فلم آت حتى أمسيت، فوجدتهما ناما، فحلبت كما كنت أحلب، فقمت عند رؤوسهما، أكره أن أوقظهما، وأكره أن أسقي الصبية، والصبية يتضاغون عند قدمي حتى طلع الفجر، فإن كنت تعلم أني فعلته ابتغاء وجهك فافرج لنا فرجة نرى منها السماء، ففرج الله فرأوا السماء. وقال الآخر: اللهم إنها كانت لي بنت عم، أحببتها كأشد ما يحب الرجال النساء، فطلبت منها فأبت حتى أتيتها بمائة دينار، فبغيت حتى جمعتها، فلما وقعت بين رجليها قالت: يا عبد الله اتق الله ولا تفتح الخاتم إلا بحقه، فقمت، فإن كنت تعلم أني فعلته ابتغاء وجهك فافرج عنا فرجة، ففرج. وقال الثالث: اللهم إني استأجرت أجيرا بفرق أرز، فلما قضى عمله قال: أعطني حقي، فعرضت عليه فرغب عنه، فلم أزل أزرعه حتى جمعت منه بقرا وراعيها، فجاءني فقال: اتق الله، فقلت: اذهب إلى ذلك البقر ورعاتها فخذ، فقال: اتق الله ولا تستهزئ بي، فقلت: إني لا أستهزئ بك فخذ، فأخذه، فإن كنت تعلم أني فعلت ذلك ابتغاء وجهك، فافرج ما بقي ففرج الله).

قال أبو عبد الله: وقال ابن عقبة: عن نافع: فسعيت.

 

[-2333-] Abdullah İbn Ömer'in naklettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Üç kişi sefere çıkmış yürüyorlard!. Derken yağmura tutuldular. Bunun üzerine dağda bulunan bir mağaraya sığındılar. Dağdan bir kaya düşüp mağaranın ağzını tıkadı. Biri diğerlerine,

 

"Allah için yaptığınız salih amellere bir bakıp araştırın ve bu amel ile Allah'a dua edin, umulurki Allah bu sayede kayadan kurtarır" dedi.

 

Birincisi, "Ey Allah'ım! Benim bakmakta olduğum yaşlı annem - babam ve küçük çocuklarım vard!. Eve geldiğimde koyunları sağar çocuklarımdan önce anne babamın sütünü içirirdim. Bir gün biraz geç kalmıştım. Akşam vakti geldiğimde annem - babam uyumuşlardı. Her zamanki gibi sütü sağdım. Onları uyandırmak istemedim. Başlarında bekledim. Sütü çocuklara vermek de hoşuma gitmedi. Bundan dolayı çocuklar ayak ucumda ağlaşıp duruyordu. Bu durum, fecir doğana kadar devam etti. Allah'ım' Sen biliyorsun ki, bunu senin rızan için yaptım. Bize kapıyı biraz aç ki gökyüzünü görebileiim" dedi. Kapı biraz açıldı ve gökyüzünü gördüler.

 

İkincisi, "Allah'ım' Bildiğin gibi, ben amca kızlarımdan birine, delicesine aşıktım. Kız bana, "Yüz dinar getirmedikçe emeline kavuşamazsın" dedi. Ben de çalıştım çabaladım, yüz dinarı biriktirdim. Kızın yanına gidip emelimi yerine getirmeye kalkıştığım sırada kız, "Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork. Hak yololan nikah olmadıkça kızlığımı bozma" dedi. Ben de kalktım ve bırakıp gittim. Allah'ım! Sen biliyorsun ki, bunu senin rızan için yaptım. Bize kapıyı biraz daha aç" dedi. Kapı biraz daha açıldı.

 

Üçüncüsü, "Allah'ıml Sen biliyorsun ki, ben üç sa' tahıl karşılığında bir işçi tutmuştum. İş sonunda, "ücretimi ver" dedi. Ben de ücretini verdim, fakat o almaktan kaçındı. Ben bunları ektim. Mahsulü ile bir sığır sürüsü ve çoban satın aldım. Daha sonra çıktı geldi ve "Allah'tan kork" dedi. Ben de ona, "Şu sığır sürüsüne git, çobanı ile birlikte senindir" dedim. Bana, "Allah'tan kork' Benimle dalga geçme" dedi. "Hayır dalga geçmiyorum, al" dedim. O da aldı. Allah'ıml Sen biliyorsun ki ben bunu senin rızan için yapmıştım. Kapının kalan kısmını da aç" diye dua etti. Ve Allah kapıyı açtı."

 

 

AÇIKLAMA:     Konu başlığı, bir kimsenin malı ile, onun izni olmadan ziraat yapılması halinde mahsülün kime ait olacağı ile ilgilidir. Buhari bu konuda mağaranın kapısı kapanan üç kişiyi anlatan kıssayı nakletmiştir. Nebilerle ilgili hadislerin şerhi yapılırken bu konuda geniş bilgi verilecektir. (Bkz. 3465. hadis)

 

İbnü'l-Münir şöyle demiştir: Hadisin, konu başlığı ile ilgisi şöyledir: Bu olayda, işveren, işçinin hakkını tayin etmiş, bunu ona vermiş böylecede sorumluluktan kurtulmuştur. işçi, ücreti bırakıp gittikten sonra işveren onu almış, zarar verme değil de, artırmaya (ıslah) yönelik olarak birtakım tasarruflarda bulunmuştur. Bundan dolayı sorumlu olmamış ve yapılan davranış, emanete hıyanet sayılmamıştır. Bundan dolayı bu amelini zikretmek suretiyle Allah'a dua etmiş ve yaptığı en faziletli amel olarak bunu göstermiştir. Allah (c.c) da bunu kabul etmiş ve duasına icabet etmiştir. Buna rağmen, eğer işçinin ücreti zayi olsa idi, işveren bunu tazminle yükümlü olurdu. Çünkü işçi, işverene böyle bir tasarrufta bulunması için izin vermemiştir. Başlık, işverenin maksadı sayesinde günaha girmekten kurtulduğunu ifade etmektedir. Fakat bu durum, onun tazmin yükümlülüğü altında olmamasını gerektirmez.